NATO’dan çık(arıl)mak !
İkinci dünya savaşından sonra Hitler’in yenilmesiyle dünya yeniden tasarlanarak iki kutuplu hale geldi. İki kutuplu olarak tanımlanan bu yeni başlangıç sosyal, siyasal ve ekonomik birliktelik ve ayrışmaların ortaya çıkmasına neden oldu. NATO bu iki kutbun komünist blokunun karşısında durabilecek silahlı bir organizasyon olarak ortaya çıktı. Amaç Rusya ve onunla hareket edenlerin önüne bir set çekebilmekti. Menderes yönetiminin iş başına gelmesi ile birlikte yönetim batı demokrasisi modeline meyledince Amerika Rusya’nın Ortadoğu ile arasında Tampon bölge pozisyonunda olan Türkiye’yi kendi safına çekebilmek için meşhur Marshall yardımları ile ekonomik anlamda desteklemiş, ilk beş yılda refah seviyesi yükselen ülkeyi Kore savaşına sokarak NATO giriş biletini vermişti.
Türkiye çeşitli sapmalar yaşasa da Amerika’nın sözünden çıkmayan bir çizgiyi 2014 yılına kadar sürdürmüş ancak kendi kaderini tayin etme yolunda adım atılmaya çalışılması bölgesel oyun kurucuların menfaatlerine ters düştüğü noktada Amerika’nın farklı arayışlara girmesine neden olmuştur. Önce ülke içinde anlaşamadığı yönetimi halk ayaklanmaları, bürokratik yapıyı kullanma ve en sonunda darbe girişimiyle devirmeye çalışmış bu plan tutmayınca çevre ülkelerde yeni partnerler oluşturma ve alternatif askeri konumlar kurmak suretiyle hem Türkiye hem de Rusya’yı çevrelemek için çabalara girişmiştir. Aslen Rusya kuşatmasına evrilen günümüzdeki dönemde NATO Ukrayna’yı üyelik sürecine dahil etme projesine başlayınca Rusya bu durumun kendisi için kırmızı çizgi olduğunu anlamış ve Ukrayna’ya savaş ilan ederek NATO’ya en sert şekilde tepki göstermiştir.
Türkiye ise Suriye, Mısır, İsrail gibi ülkelerde yaşanan durumlar karşısında aldığı diplomatik davranışları göz ardı eden kararların aksine iyi bir arabulucu rolünü üstlenerek ülkeler arasında köprü durumuna geçmiştir. Rusya’yla uçak düşürme olayından sonra iyiye giden ilişkilerin baltalanmasıyla sonuçlanabilecek bu savaşta taraf olma gibi bir durumdan medet uman Amerika yalnızlaşmayan Türkiye’yi Yunanistanlar terbiye etmeye çalışmaktadır. Bulgaristan’la başlayan üs kurma çılgınlığı Yunanistan’ın nerdeyse işgali anlamına gelecek çapta yığınak yapmasıyla devam etmektedir.
İstanbul’a Ukrayna ile Rusya arasında yapılan görüşmelerde prensipte anlaşan tarafların savaşın bitmesini istemeyen Amerika’nın çabaları ile neticesiz kalmasıyla, Avrupa’yı hiç olmadığı kadar domine edebilir hale gelmiş, İsveç ve Finlandiya gibi ülkeler bile koşulsuz bir şekilde NATO’ ya girebilmek için sıraya girmişlerdir. Amerika’nın Rusya kuşatmasının önemli bir sac ayağı olan İskandinav bölgesi Türkiye’nin batının anlayacağı dilden öne sürdüğü koşullarla tehlike altına girmiştir. Türkiye’nin hem diplomatik duruşu hem de her isteneni yapmaması onun NATO’daki konumunu sorgulatmaya başlamış, bu örgütün ikinci büyük ordu gücü olması ve son yıllardaki diplomatik nüfuzunun yükseliyor olması Türkiyesiz bir NATO’nun nasıl olabileceği sorularını cevaplandırmak AB-ABD’nin gece gündüz ayakta geçirmesine neden olmaktadır.
Bu soruların cevabı şöyle bulunmuş olabilir.
Yunanistan’ın akidenizdeki antlaşmalar ve adaların silahlandırılmasıyla başlattığı Türkiye karşıtı propaganda ile bir müttefike yakışmayacak hareketler başlığı altında Türkiye’yi uluslararası arenada sıkıştırmaya çalışması. Son günlerde İsveç’te Erdoğan’ın kuklasının yakılması ve Kuran-ı kerim yakılması.
Türkiye’nin tepki vereceği garanti olan bu hareketler bir karşı delil toplama faaliyeti olarak kullanılıyor. Yunanistan uzlaşmamak için elinden geleni yaparken İsveç’te Türkiye’nin onay vermemesi için elinden geleni yapıyor. Neden?
NATO Türkiye’nin bu “uzlaşmaz” tavırları neticesinde aleyhinde toplanan bu delilleri değerlendirerek nihai bir karar verecektir seçimlerden sonra...
Eyüp TEKİN
https://www.eyuptekinakademi.com/